Hüsnükabul'de odadaki fili, iklim değişikliğini gösterirken iklim krizi gibi sonuçların süregelen eşitsizlikler ve dünyadaki diğer vahşetlerle nasıl ilişkili olduğunu konuşuyoruz.
Waseem Ahmad Siddiqui: Merhaba herkese. Günaydın. Burası Açık Radyo, 95.0. Ferhat Kentel ve ben -Waseem Ahmad Siddiqui- ile birliktesiniz.
Ferhat Kentel: Merhabalar, tekrar.
Özdeş Özbay: Merhaba, hoş geldiniz.
W.A.S: Bugün Nakba'nın yıl dönümü. O yüzden ilk olarak 15 Mayıs 1948 yılındaki büyük felaketi anarak, selam ve günaydın diyerek başlamak istiyorum. Az önce Açık Gazete'de konuyu detaylarıyla ve kendi deneyimiyle aktaran Yahya'ya da çok selam buradan gönderiyoruz.
Bizim bugünkü konumuza gelince, sanırım bu odada kocaman bir fil var!
Sam Hood, 1920'de çektiği fotoğrafta New South Wales Eyalet Kütüphanesi'nde filin çay partisini çekmişti.
Fil, oturma odasındaki yemek masasının yanında, koca burnuyla çay içiyor. Etrafında file eşlik eden, oturan, takım elbiseli, kravatlı, -belki beyaz yakalı diyebileceğimiz- insanlar var, tereddüt içinde duruyorlar.
Aslında rahatsızlar filin oturma odasında olmasından, bunu dile getiremiyorlar.
Bu odadaki görünmez fil, aslında herkesin görebildiği, duyduğu, hissettiği, hatta kokladığı fil; bir felakete, bir gerçekliğe işaret ediyor. Fakat görmezden geliniyor. Bariz bir çekingenlik var, bir ürkeklik var. Bu çekingenlik -en azından bazı- insanları rahatsız ediyor; ya da politik açıdan utanç verici, tartışmalı ya da tehlikeli bir konu haline geliyor konu. Gözle görülür ama görmezden gelinebilir bu tehlike, bu bölümde iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini işaret edecek.
Odadaki fil
Birleşmiş Milletler Uluslararası Göç Örgütü çeşitli ülkelerde; Burundi, Kenya, Ruanda, Somali, Etiyopya ve Tanzanya'da şiddetli yağmurlar ve aşırı su baskılarının 200 binden fazla iklim mültecisiyle sonuçlanabileceği konusunda uyarıyor. Kenya, ülkede hayatını kaybeden iki yüzden fazla kişi için geçen hafta ulusal yas ilan etti. Power Shift Africa ise 'fosil yakıt endüstrisinin ve onlara karşı çıkmayan politikacıların elleri kanlıdır' dedi. Hemen ardından yoğun bir sel Doğu Afrika'da 100 bin kişinin yerinden edilmesiyle sonuçlandı.
Hatta, daha üç gün önce -13 Mayıs 2024'te- Democracy Now! manşetindeydi: katastrofik sel Afganistan'da ve Endonezya'da yüzlerce kişiyi öldürdü. Afganistan'da bu ani seller kuzeydeki köylerde en az 315 kişinin ölümüne neden olduğu gibi bin 600 kişinin de yaralandığını ve binlerce evin, sağlık tesisisinin ve temel altyapıların yıkıldığını biliyoruz.
Endonezya'nın Batı Sumatra bölgesindeki seller ve toprak kaymaları da hafta sonu en az 43 kişinin ölümüne ve bir düzineden fazla kişinin de kaybolmasına neden oldu. Muson yağmurları bu coğrafyalarda volkanik kül ve diğer döküntülerden oluşan kalın bir karışım olan soğuk lav akışını da tetikliyor.
Bu sırada Kanada'da yüzün üzerinde aktif orman yangını sürüyor. Bu yangınlar sebebiyle Britanya, Kolombiya ve Alberta'da derhal harekete geçildi.
Mültecilerin de aralarında bulunduğu binlerce insan -burada özellikle Doğu Afrika'yı işaret ediyorum- Doğu Afrika'yı kasıp kavuran El Niño'nun tetiklediği şiddetli yağmurlar ve sel felaketlerine kapılıyor.
Burada Birleşmiş Milletler, özellikle de Mülteciler Yüksek Komiserliği, binlerce mültecinin evlerinin yıkıldığını ve canlarını kurtarmak için bir kez daha kaçmak zorunda kaldıklarını söylüyor.
Bugün Hüsnükabul'de biraz bu konuya yönelmek istedik. İklim çöküşü ve göçmenler, mülteciler ve yeniden edilen insanlar derinden ilişkili birbiriyle.
Girişteki görünmez fil ve onun ürkekliği; iklim felaketine işaret ediyor bence. Ama kimse de tam olarak dile getiremiyor. Böyle bir dönemdei her yerde savaş varken, nasıl aynı anda bütün bunları dile getirebiliriz, konuşabiliriz? Ferhat, ne dersin?
F.K: Birbirinden ayrı gibi görünen felaketlerden bahsediyoruz. Bir tanesi deprem, tabiatın işi, Allah'ın işi diyorlar. Sonra yağmur yapıyor, sel oluyor, ne ev kalıyor ne bir şey. Kanalizasyonlar patlıyor bir yerde, ona da ayrı bir mesele diyoruz. Savaş ayrı, bunlar ayrı...
Galiba senin anlattığın bu fil, bu fili bir metafor olarak buraya getirmen, gerçekten çok önemli. Ortada bir fil var ve bu fil sadece hortumdan, kalın bacaklardan, küçük kuyruğundan, koca gövdesinden ibaret bir fil değil. Bunların hepsi birbiriyle ilişkilendirildiğinde fil oluyor odada.
Bu benim meselem değil, o benim meselem değil, Suriyeliler neden savaşmıyor demekle hallolacak bir şey değil. Filistinliler bugün canlarını veriyor, bütün bunlardan bağımsız bir şekilde değil. Altını çize çize söylüyorum, insanlar güler ve ne alakası derler bunlara. İnsanların savaştan veya iklimden ya da başka bir nedenden ötürü yaşadıkları mültecilik halleri, yerinden yurdundan olma hali ancak biz bunları birlikte düşünebilirsek ancak bu duyarlılığı geliştirebiliriz. Bugün Hatay'da deprem konutları yağmurdan etkileniyor, ortada fil var demek lazım galiba. Hataylıyı, Filistinliyi, Somaliliyi, Etiyopyalıyı, Kenyalıyı birbirinden bağımsız düşünemeyiz.
Genel bir dil kurmamız lazım. Bazen isyan edesim geliyor. Bunların birbirinden ayrı şeyler olduğunu söyleyen, ne alakası varmış mültecilik ve iklimin diyen insanlara karşı bunların altını çizmek lazım. Ancak o zaman gerçekten dayanışma içinde olabileceğiz başka insanlarla.
Bu arada biz dayanışmanın sadece veren tarafındaki, üstün insanlar falan da değiliz, bizzat bu zavallı halin içindeyiz.
W.A.S: Aslında bu Birleşmiş Milletler'in yayınladığı bir rapor. Hakikaten rakamlar çok yüksek. Özellikle Doğu Afrika'da az önce saydığım bütün ülkeler geçiyor raporda.
Bu raporda, düşünmeye cesaret edip edemeyeceğimizi test eden bir yer görüyorum. Sadece bir düşünme hali de değil; eyleme geçip geçmeyeceğimizi test ediyor gibi geliyor. Çünkü bütün bu olayları aynı anda düşündüğümüzde, az önce Yahya'nın da söylediklerini, yerinden edilen insanları düşündüğümüzde, bunun arkasında kocaman bir fil görüyoruz. Çok başka ama en yakınımızda, görülmez fil gibi, kocaman bir şey var bunların arkasında: iklim çöküşü.
İklim çöküşünü dile getirmeye çok mesafeliyiz. Birleşmiş Milletler'in 3 Mayıs 2024'te yayınlanan raporunda yerinden edilenlerin sonrasında en ağır darbeyi iklim felaketlerinden aldığı söyleniyor. Bütün yağmurlar, seller, felaketler; 380 binden fazla mültecinin yaşadığı Dadaab Mülteci Kampı'nda yaklaşık 21 kişinin hayatını kaybetmesine sebep oldu, bu kadar kırılgan yerler kamplar.
Kenya'da da, mülteci kamplarında yaşayan, yeni kırılgan bir sınıf var; yaşlılar ve engelliler. Bununla birlikte, bu raporda bir kulaklık olduğu da söyleniyor. Tanzanya'da da çok benzer bir şekilde, Sudan'da da... Sudan'da iç çatışma da var. Üst üste gelen bu felaketlerle nasıl hayatta kalabileceğiz?
F.K: Aslında şunun da altını çizelim, Kenya'da 380 binden fazla mülteciye ev sahipliği yapan bu Dadaab Mülteci Kampı'na insanlar nereden geldiler? Somali'den geldiler. Somali'den niye geldiler? Şiddetli kuraklıktan kaçarak geldiler. Geldikleri yerde, sel felaketi nedeniyle, 20 bini öldü.
Yani kuraklıktan kaçıyorsunuz, başka bir yerde sel felaketi. E bu kuraklıktan kaçtığınız yerde tekrar sel felaketinin olmadığı anlamına da gelmiyor. Bu 380 bin mültecinin kendi evleri, bir şeyleri yok. Çadırda, işte döküntü bir yerlerde yaşıyorlar. Dışarıdan gelecek buğday çorbası gibi şeylerle beslenmeye çalışıyorlar.
"Bu bizim meselemiz değil" demek mümkün değil. Güneyin bütün felaketlerini yaşayan, iklimden şiddete, iç savaşlara dek tüm felaketleri yaşayan insanlar bunlar. Az önce Yahya'nın söylediği şey gerçekten çok çarpıcıydı bu yüzden.
İsrail meselesi Anglo-Sakson meselesiyle ilgilidir demişti. Biz bu -emperyal, kapitalist ne derseniz deyin- dünyanın yaratmış olduğu sonuçlardan bağımsız değiliz.
Ormanlar kesildikçe iklim felaketi şiddetleniyor, e ormanları kesenler kimler Amazon'un ortasında? Kimler orada doğaya zarar veren işletmeleri destekliyor? Bu Brezilyalıların meselesi değil. Somali'deki, Kenya'daki insanların meselesi de değil. Hepsi bizim meselemiz.
W.A.S: Burada bahsettiğimiz sanırım bir sistem: topyekûn bir sistem. Öldürülen insanların yanısıra diğer canlılar da var bunlardan etkilenen. Sanki kapitalizm çöküyor ama bizim üzerimize.
Ö. Ö: Eğer kendi kendine çökerse öyle olacak tabii. Daha iradi olursa, bir müdahaleyle çökecek olursa bambaşka bir yöne gitme ihtimali de var.
F.K: Evet, kendi kendine çökerse zaten altında kalma ihtimalimiz de çok yüksek.
W.A.S: Tabii. Kendi kendiliğinden ama bütün bu felaketler, bu doğa yıkımı kendiliğinden olmuyor. Değil mi?
Bir sistem bunların sebebi. Bütün bu toprak kaymalarının arkasında derin bir sistem var. Görünmeyen bir sistem var. Görünmeyen bir fil var orada.
Ö.Ö: Büyük felaket kapitalizmin kendisi demek de mümkün.
F.K: Evet kapitalizm felaket getirmiyor, bizzat kendisi felaket. Waseem, diğer konulara da değinelim mi?
W.A.S: Olur Ferhat. Bugün iklim felaketiyle başlamak istedik, bir sonraki haberde de başka bir felaket var. Filistinli Nabeel Hasan'ın cezaevinde işkence görmesi, Türkiye'de geçiyor olay.
F.K: Filistinli Nabeel Hasan'ın cezaevinde işkence gördüğü ve beş gün sonra öldüğüne dair bir haber bu. 2023'te 400 dolar çekmek için bir döviz bürosuna giden 20 yaşındaki Filistinli Nabeel Hasan ve iki arkadaşı işletme sahibi tarafından paraları ödenmeyerek kovuluyor. Bunun üzerine bu gençler karakola götürülüyor. Sonrasında tutuklanıyorlar. Filistinli gençlerden birisi gardiyanlar tarafından feci şekilde dövülüyor. 2023'te oluyor bunlar. Bugünlerde olayın içindeki diğer gençlerle, tekrar şahitlik yapmaları için, irtibata geçiliyor. Biz de bu yüzden hatırlıyoruz bu hikayeyi.
Nabeel Hasan'ın -Filistinli olduğu için- doğrudan suçlu veya suçsuz olduğuna karar vermeden evvel hikayeyi iyi düşünelim. Bu çocuğun babası da İsrail zindanlarında 10 yıl kalmış. İsrail zulmü altında, babasız büyümüş. Hayatta kalabilsin, özgürce yaşayabilsin diye annesiyle Türkiye'ye sığınmış ama Türkiye'de bu korkunç olayla ölmüş.
W.A.S: Nabeel'in annesi, babası ve avukatlar bu karara itiraz ediyor. Babası Recep Tayyip Erdoğan'a bir mektup yazıyor: “10 yıl İsrail zindanında yanında olmadığım çocuğum hayata kalabilsin, özgünce yaşabilsin diye annesiyle Türkiye'ye sığındı ama Türkiye'de bu korkunç olayla öldüğünü öğrendim."
Ve şunu diyor sonunda, “elem dolu yüreğimle sizden hakikati ve adaleti bekliyorum.” Nabeel Hasan'ın avukatı Güldem Sönmez'in aktardığına göre, İsrail'den birileri Baba Hasan'ı arayarak dalga geçiyor, “senin sonunda böyle olacak” diyorlar.
F.K: Bu arada kavuşturmaya yer olmadığı gerekçesiyle davanın kapatıldığını da not edelim.
W.A.S:T24 Candan Yıldız'ın yazdığı bir haber de var bugün konuşmak istediğimiz, Gina Mercimek ile ilgili. 9 yaşındaki Gina'ya yönelik ağır suçlarla işlendi; cinsel istismar, cinayet ve eziyet...
9 yaşındaki Gina mercimek, Suriye iç savaşından kaçıp Kilis'e yerleşen bir göçmen çocuk. Kilis'in merkez ilçesindeki bir okulda 9 yaşındaki Gina 4 Nisan 2023'te okulundan evine dönemedi. Ailenin kızlarını ararken hareketlerinden şüphelendiği komşuları Hüseyin Boğuç’u polise bildirmeleri sonucu Gina’nın bedeni Boğuç’un evinin bahçesindeki su kuyusunda bulundu.
Cinsel saldırıya da uğrayan 9 yaşındaki Gina’nın ölümüyle ilgili açılan davanın karar duruşması Kilis 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Dosyada Hüseyin Boğuç ve Azittin Altınöz tutuklu olarak yargılanıyordu. Fail Boğuç, kasten öldürme suçundan ağırlaştırılmış müebbet, cinsel istismar suçundan 30 yıl ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan 12 yıl hapis cezası aldı. Diğer tutuklu sanık Azittin Altınöz hakkında ise beraat kararı verildi.
Bununla ilgili çok küçük bir tanıklık da var, Aziz Altınöz ile ilgili. Olay günü iftardan sonra arkadaşları ile olduğunu iddia eden Aziz Altınöz'ün arkadaşları, onu doğrulamadı diyor avukat. Sonraki ayrıntıları okumak çok zor. Altınöz şu an serbest.
F.K: Çok fazla delil olmasına rağmen kan, DNA, kıl, tükürük... tüm işaretler olmasına rağmen onu serbest bırakmışlar, beraat ettirmişler.
W.A.S: Aslında bu konuda da mücadele devam ediyor. Biz de buradan sesleniyoruz. Ferhat var mı ekleyecek bir şey? Bu özellikle son haber beni çok etkiledi.
Her seferinde etkileniyorum böyle olaylardan ama işte... Başladığımız yerden -o görünmez fil- geldiğimiz nokta bu işte.
F.K: Az önce Açık Gazete'de Özdeş'in okuduğu Chris Hedges'in bir yazısı vardı. Orada İsrail askerlerinin vahşeti biraz o İsrailli askerlerin gözünden anlatılıyordu; o vahşetin nasıl yapıldığını, ezme, yok etme, domine etme, hakim olma arzusu... Aklınıza gelebilecek her türlü vahşet hali.
Ö.Ö: Sadece de İsrail askerlerine, İsrail'e özgü bir durum değil tabii bu.
F.K: Evet değil, küçücük bir kıza siz iki kişi tecavüz ediyorsunuz. İimdi bu tür etnik laflar, ulusal laflar kullanmak istemiyorum ama, o çok kahrolası dediğimiz askerlerden bir farkınız yok. Bu vahşetin nerede olursa olsun göz ardı edilmemesi lazım.
Belki fili burada da bir daha düşünmek lazım. Burada da bir tane fil var. Geri gönderme merkezinde dayakla öldürülen Filistinli çocuğu gelmek de fili görmemek demek. İrili ufaklı çeşitli filler var.
W.A.S: Evet, Burnumuzun dibindeki bütün bu olayları görmemiz gerekiyor, dile getirmemiz gerekiyor diyelim son olarak.